26 Haziran 2013 Çarşamba

El Insaf!

Bu konu hakkında daha önceden bir yazı hazırlamış fakat internet paketim dolduğu için bunları yayınlamamıştım.Şimdi bunları düzene sokup sizlerle paylaşmak istiyorum:



Gezi Parkı Eylemleri "tam gaz" sürüyor.

Öyle ki seyreltilmiş asit iddiaları gündemde ve bunu halk değil
hastane doktoru söylüyor.

Devletin polisi parti üyesine asitli su sıkıyor yani.

Markası önemli değil,mevkisi önemli değil,kim olduğu da önemli 
değil,karşınızdaki "insandır" neticede.

Terörist de olsa katil de olsa cani de olsa insandır.

İnsan insana silah doğrultmuştur,insan insanı sopayla da dövmüştür,
insan insana bıçak da çekmiştir.

Bunların hepsi çok yanlış şeylerdir ama yaşanmıştır ve hala yaşanmaktadır.

Lakin gelin görünüz ki insan insana asitli su sıkmamıştır.

Biz artık meydanlara indik,meydanda bedava asit dağıtıyoruz öyle mi?

Bir de Ethem var,Ethem Sarısülük Abimiz var.Onun canına mal olan bir tabanca
ve tabancadan çıkan bir kurşun var.

Ve bir de o kurşunun sahibi bir polis var.

Ve o polis,geçtiğimiz günlerde çok masum bir savunma yapıyor.Yaptığı savunma
Nefs-i müdafaa adı altında ele alınıyor.Atılan taşlardan dolayı elim kaymış olabilir
dolayısıyla adamın kafasına nişan almış olabilirim.

Böyle bir cümleyle serbest kalınabiliyormuş demek ki..

Olur da birini vurursak,elim heyecandan titredi yanlışlıkla tetiği çekmiş olabilirim diyelm

El insaf abi gerçekten,El insaf! 








24 Haziran 2013 Pazartesi

Pariste Bir Çılgın

Abi geliverdik işte Parisimize,Uçaklarımıza bindik,uçaklarımızdan indik efendime söyleyim herşeyden var idi yani güzel bi yolculuk oldu.

Bay Çılgın'a bir iki gün müddet verin de biraz dinlensin vesaire.

Sizi öperim okuyucular...

23 Haziran 2013 Pazar

Enteresan

Malumunuz bir sınav maratonunu geride bırakmış durumdayım.Sınav salonları da bir tuhaf abi,anlatmadan geçemicem:

Özellikle Lys-2 de tuhafıma giden şeylerle karşılaştım.Salona girdim abi,sınava daha 45 dakika var.Oturdum ve insancıkları seyretmeye koyuldum.

Abi salona saçları dökülmüş 30-35 yaşlarında bir "amca" girdi.Ben önce onu hizmetli falan zannettim ne biliyim öyle bir tip sınava girer miydi yani.Bir baktım sınava giriş belgesini salon görevlisine uzatıyor.İki saniye sonra da arkama oturuyor.

Vay anasını ne iş derken saçlarını 2 yıldır kestirmemiş bi çocuk girdi,böyle 1.80 boylarında,gözlerinden zeka fışkıran bişiydi.Saçlarıyla beraber 1.90 civarına erişirdi heralde,sağıma oturdu.Adam bonus reklamlarından çıkmış gibiydi,uzun süre ona bakıp durdum.

Daha sonraları gerçek bir "amca" girdi salona,saçları beyazlamış,babam yaşlarındaydı.Üstüne "Boston Celtics" yeşili bir yakalı T-Shirt giymişti.Ayakkabılar sütlü kahve gibiydi hoştu yani.Bonus kafalı arkadaşla göz göze geldik,o da hayret etmişti.

Biraz daha sonra iki solumdaki sıraya bir adam daha oturdu.40 yaşlarında vardı.Dikkat çekecek bir tip değildi,kendisini tam hatırlayamıyorum.O amcadan sonra 25 yaşlarında bir abimiz salona teşrif etti.Ama ne teşrif abi.Sanki plaja gelmiş.Mayo şort giymişti altına,üstünde kırmızı bir T-Shirt vardı.Ayaklara da parmak arası çekilmişti.Bombaydı yani.

En bombasını en sona sakladım.

Bir arkadaş girdi abi en son.Ben böyle bir canlı organizma görmemiştim.Recep İvedik sakalı vardı adamda,saçını sumo güreşçileri gibi topuz yapmıştı.Böyle 120 kilo falan olmalıydı.Salona bir girişi var.Sanki güreş maçına çıkıyor.Yüzü kıpkırmızı,kaşlar çatık.Tam bir sumocu canım. " Verin lan kağıtları,hepsini ezeceğim!" der gibi bir ifade.Adam oturdu abi yerine,işte "Emeğiniz Emanetimiz." yazan kalemleri falan çıkardı.Sora silgiyi aldı eline,tüm hırsını silgiyi duvara sürte sürte çıkardı.İlahi...

Tüm bu hikaye bölümünü geçecek olursak...

Üniversite'ye girmek,18 yaş grubu için zorlaşıyor.Çünkü işin içinde ilk sene kazanamayan var,iki sene kazanamayan var,hatta üç sene kazanamayan bile çıkıyor.Bir de her sene zevkine giren dershane hocaları falan var,yok efendim bölüm kazanıp yine zevk olsun diye giren var,ben ellilik adam da gördüm girenler arasında bir de buna bölümünden rahatsız olup yeniden girenleri de ekleyin.

Her yıl aday sayısı çığ gibi büyüyor abi,bunun önüne geçilmezse insanlar ne ideallerine ulaşır ne de bir şey olur.Tamam sınav sistemi de yerinde dursun ama yarışacaksa 18 yaş grupları yarışsın,40 yaş ve üzerine ihtiyacımız yok bu yarışta.

Laf anlat,anlatabilirsen...

Sonu S ile Bitiyorsa

Türkiye'de sonu S ile biten kelimelerden hoşlanmamışımdır...

OKS SBS ÖSS YGS LYS kısaltmaları öğrenim hayatım boyunca aklımda yer edinen sınav sistemleridir.Öyle veya böyle sonu S ile bitiyor ya,her sınav kaba bir ifadeyle "aynı bokun sırrı" olmaktadır.

Keşke bu sınavlar olmasa falan da demiyeceğim dostlarım,daha iyisi yok mu ya da başka bir sistem uygulanamaz mı diye de sormayacağım.

Laftan anlamak ayrı bir sanattır çünkü.Herkes beceremez...

Öyle veya böyle sınav maratonumuz bitmiştir.Cümlemize hayırlı olsun emi.

20 Haziran 2013 Perşembe

Bu Hafta Makara...

Bakın gençler sizi Makara ile tanıştırayım.Yeni Zelanda şarabı oluyor kendileri.Genel kültür olsun,olur da bi gün Yeni Zelanda’ya yolunuz düşerse Makara şarabı istersiniz (Reklam yapmıyoruz,sanki sen de bi başka Yeni Zelanda Şarabı biliyormuş gibi davranma) Nerede kalmıştık? Ha evet Makara Şarabını isteyin bi lokantaya falan giderseniz,kız veya erkek arkadaşınıza "Oğlum bu Yeni Zelanda'da bir numara ötesi yok" falan diye

İzin verirseniz sizin için derlediğim makaralara bir göz gezdirelim...





Abi bu fotoraf çok bomba.Acayip tartışılacak bir kare.Bu mekan benim senelerce top koşturduğum halısahadan alınmadır.Halısahada sentetik madde yok,dolayısıyla kum dökülmüş durumda.O kumlar da oynadıkça kararıyor zift gibi oluyor.Gerisini siz hesaplayın,iyi güneş görüyor diye ultra pis bir yerde kurutma işlemi yapıyor teyzeler.

Hani uzun yollarda "Ramazan Abinin Yeri Izgara-Balık-Köy Kahvaltısı" yazar,dağ başında lokantalar vardır.İşte o hesap...

Burası "Hatice Ninenin Yeri Halısahada Biber Kurutma"

Afiyet olsun...







Direnişi unuttuk sanmayın,Unutmadık,internetimiz yoktu dolayısıyla gündem yorumu yapamadık.Paketimi aşmasaydım bu fotoğrafı elime ilk ulaştığı andan itibaren paylaşacaktım sizinle.Yaratıcı millettir,Türk Milleti.Böyle kareler görmek hoşuma gidiyor.

Sünnetin şöleni mi olur abi kusura bakma ama,"2013 yılında 2013 çocuğumuzu sünnet ediyoruz." diyerek sünnet şöleni düzenleniyor.Belediye de yaratıcı halk da...

Diren Pipi belki sünnet edilmesin koçum.


Birinci Böcek Harbi

Böcek harbi yazı dizisi biraz tebessüm etmeniz için tasarlanmıştır.Her gün bir böcek harbi anlatılacaktır.Birinci böcek harbi saygıyla hizmetinize sunulur :

Abi geçen seneydi,yazdı sıcaktı falan.

Evimize çekirge girdiydi.O gün annemi bir kez daha tanıdım.Evde kullanım tarihi 2004 yılında geçmiş bir böcek ilacı vardı(Bakınız ebeveynim o kadar üşengeç ki daha iki gün önce yeni bir böcek ilacı satın aldı.)

İşin tuhafı annem çekirgeyi banyoda yüzünü yıkarken farketmişti.O anda böcek ilacını alıp getirecek değildi,fırsat bulamazdı neticede.Düşünün yüzünüz sabunlu daha çalkalamamışsınız.İnsan ne yapacağını şaşırıyor.Annem hemen yanında duran deodorantı kullanmaya karar verdi ve çekirgeye deodorantı püskürttü.

Tabi tüm bu dediklerim saniyeler içinde oldu olmadı,ballandıra ballandıra anlattığıma bakmayın siz.

Sonra banyomuzun kapısı o gece bir daha açılmamak üzere kapandı.Çekirge içerideydi.Aslında annem çok pratik bişi yapmıştı.Direkt LPG abi düşünsene,sıkıştırılmış ve sıvılaştırılmış petrol gazı.Ne harika değil mi?

Herneyse abi yataklarımıza döndük,ama bir yanım da düşünüyor : Ya tuvaletin gelirse ne yapıcaksın oğlum diyorum.

O sabah uyandık ilk iş banyonun kapısını açmak oldu tabi.Çekirge sarhoşa dönmüş yalpalayarak yürüyor,zıplamıyor da,anında terliği yedi kafasına.Allah rahmet eylesin.

Böylelikle birinci böcek harbi zaferle sonuçlanmıştı.


13 Haziran 2013 Perşembe

Bu Sefer Başka

"Müzik evrenseldir." demek aslında benim çok hoşuma gitmezdi.Müziği tanımlayabilmek bu kadar kolay mıydı yani?Ona bakılırsa sevgi de evrenseldi,bir insanı sevmek de ideoloji tanımamalıydı.İnsan sevgisi sınırların ötesinde olmalıydı.

O halde Fransız'a "Bencil" Amerikalıya "Emperyalist" dedirten,Siyaha "köle" beyaza "üstün ırk" yakıştırması yapan,Solcusunu "dinsiz" sağcısını "yobaz" ilan eden hangi zihniyettir?

Böyle bir zihniyette evrensellikten söz edebilir misiniz?

İnsan toplulukları olarak önümüze gelen her şeyi laçkalaştırıyoruz.Sevgiyi de sakız yaptık dilimize,her sene 14 Şubatlarda vitrinleri kalplerle doldurup iki haftaya stokları eritmenin hesaplarını yapıyoruz.Mesela Anneler gününde 5 liraya alınacak çiçek oluyor sana 15 lira.Adamlar her zaman çiçek satmıyor ki.Hangi birimiz sevgilisine gül alıyor zamansızca?Hangi birimiz durup dururken bir demet çiçekle giriyor evine?

Çiçekçi de kendini düşünecek kardeşim,adam bir iki günde 10 ayın satış rakamını yakalıyor,fiyatları 3'e 5'e niye katlamasın?

O yüzden çoğu kavrama evrensel demekten çekinirim.Bana göre her şey bireye dönük ve birey odaklı...

Tüm bu yazdıklarıma rağmen çok farklı şeyler oldu geçtiğimiz günlerde...

Gezi eylemlerinin pek çok farklı ideolojiden insanı biraraya getirdiğini gördük,efendim birbirine düşman taraftar gruplarının omuz omuza yürüdüğünü gördük,tesettürlüsünü de gördük meydanda ünlüsünü de,teyzesini de gördük,işçisini de.Genç adamlar gördük bizim gibi ve vatansever dedelerimizi gördük bizden önce.

Hepsi beraberdi ama Polis halkıyla omuz omuza değildi hiç.Onları hiç yanımızda görmemiş karşımıza almıştık.

Ama bu sefer çok farklı bir şey oldu...

Polisiyle halkıyla herkes omuz omuza verdi,kulak birliği etti.Davide Martello bir İstanbul akşamında müziğiyle kucakladı herkesi,Polisini de gencini de.İşte o anlardan kısa bir görüntü:

http://video.mynet.com/habervideo/Gezi-Parki-nda-piyano-resitali/1500872/

9 Haziran 2013 Pazar

Duyuru

Temmuz ayından başlayarak ayın "Esi-Ası" kategorisi de yayına başlıyor.Bu kapsamda:

1) Okunası Kitap
2) Dinlenesi Müzik
3) İzlenesi Film

listesi "EsiAsı" başlığı altında her ay için ayrı ayrı çıkıyor.Temmuz ayının listesini şimdiden hazırladık.Temmuz 1 'de görüşmek üzere.

Tüm okuyucularıma sevgilerle,

Bayçılgın

6 Haziran 2013 Perşembe

Özeleştri

İki üç gün kadar önce anneme "Yılmaz Özdil ne yazıyor?" diye sordum.

İki üç gün ara vermiş,diye karşılık verdi.

O an aklıma hiçbir şey gelmemişti.Ne ülkeyi sattığını düşünmüştüm,ne de korktuğunu.Vardır bir bildiği demiştim kendi kendime.

O köşe yazılarını biriktirdiğim ilk ve tek kişiydi.Bekir Coşkun ile de tanışmış,kendisini çok sevmiştim ama Yılmaz Amcamız çok farklıydı.Kalemi,üslubu hepimize yakındı.O bizden biriydi,içimizdendi.

Yazmıyorsa da bir nedeni olmalıydı yani.

Şimdi özeleştri yapma zamanı...

Bugünlerde taraftarları tarafından satılmış olmakla suçlanıyor Yılmaz Abimiz.Korkmakla ve kaçmakla suçlanıyor.Yani büyük çoğunluğumuz senelerce alkışladığımız bir ismi tek seferde çiziyor,aşağı çekiyoruz.

Düşene bir tekmeyi de Ayşeler,Fatmalar,Muratlar vuruyor.

Unutmayınız,bir kalemde çizenler çabuk unuturlar...

Ve Yılmaz Özdil'in ismini tek seferde çizen çoğu insan bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi davranacak,yaptıklarını unutacaklar.Onu tekrar alkışlayacaklar.

Tarih tekerrürden ibarettir.Bugün Yılmaz Özdil'e yapılan "Gezi" ye de yapılabilir.Yani olursa şaşırmayın diyorum.

İnsanımız üç gün sonra AVM'de "gezmeye" devam edebilir...






4 Haziran 2013 Salı

Bu Hafta Makara...

Ben makaralara alışığım.Siz de alışın...

Her ciddi işte bile tuhaf ve komik ayrıntılar bulabilirsiniz.İşte bu tuhaf ve komik şeyleri ekleme çıkarma çarpma bölme yapmadan olduğu gibi yansıtanlar komedyen vasfı görürler.

Komediyi tasarlamak ve yaratmak ince bir zeka gerektirir yani.

Özetle şunu diyorum: Bu paylaşımdan ötürü vay be ne ciddiyetsiz adammış diye çıkışmayın.Türk insanı AMK yani Açık Mert Korkusuz gibi derin içerikli reklamlara da alıştı.

Çılgın adam da Açıktır Merttir Korkusuzdur!

Şimdi iyi makaralar!



Anakin Skywalker da meydanlara iniyor.Obi-Wan Kenobi de sanırım polisle birlikte Darth Vader'ın gelmesini bekliyor...




Aslında bu çok şeyi anlatıyor.Gerçekten güzel bir kare.Acaba o maskeyi ona biri mi verdi hani olur ya "Al teyze tak da bi fotoraf çekeyim!"Yoksa teyzemiz filmin anlamını biliyor mu?Yorum sizin...

3 Haziran 2013 Pazartesi

Prosedür

Abi izin verin birkaç gündür süregelen resmi dilimi yumuşatayım.Şimdi size blogumun işleyiş prensiplerinden bahsedeyim:

Abi zaten blog açmadaki amaç belli,gündemden ve gündem dışı şeylerden bahsetmek,efendime söyleyim lagalugalar şamatalar pastalar börekler falan.

Bunun dışında iki haftada bir ayın makarasını seçiyoruz.Film falan değil.Makara geçilecek olay, karikatür,resim,insan,hayvan seçiyoruz paylaşıyoruz yorumluyoruz.

Okunası kitap ve izlenesi film gibi diğer konular da yakın zamanda imalathanemizden çıkacaktır..

Sevgiyle kalın,saygılı olun.. :D

2 Haziran 2013 Pazar

Medyamız

Televizyon izlemeyi hiç sevmemişimdir abi.Haber Bülteni,Discovery Channel ve Futbol dışında izlediğim pek bir şey yoktur.Son zamanlarda televizyonu hiç izlemez oldum.Uğur Dündar Star Ana Haber'den çekilmişti.Mehmet Ali Birand vefat etmişti ve Türksat Discovery ile anlaşmasını yenilememişti.

Yani bana dair hiçbir şey kalmamıştı.

Yine de olaylara yabancı kalmamak için izledim haberleri.Malumunuz son beş senedir izlediğimiz tek şey şehit haberleridir.Öyle haber sunumları yapılırdı ki..."Yüreğimiz dağlanıyor.." denirdi.Maalesef diye söze başlanırdı,"Maalesef sayın seyirciler bir şehit haberi daha geldi." diyerek sunum yapılır,haberin kendisine geçmeden önce ekşimiş bir yüz ifadesiyle son kez kameraya bakılırdı.Sonra bildiğimiz müzikler eşliğinde tabutları izlerdik.

Aslına bakarsanız "Sayın seyirci" yoktu.Yani "sayın" kelimesindeki saygınlık yoktu.

Biz medyayı bunca sene yanımızda zannettik.Bizimle aynı duyguları paylaşıyorlar zannettik.Gelin görün ki gerçek hiç de düşündüğümüz gibi değilmiş.Bize sayın diyen o insanlar haber almamıza bile saygı göstermemiş,bizi yok "saymışlardı".

İşte Türk medyasının geldiği nokta budur.

İlginç Doğumgünü

Şimdi buraya doğum günü pastamdan bahsedeceğimi düşünmeyin.Size aldığım hediyeleri de fotoğraflayıp gösterecek değilim.Bendeniz 1 Haziran doğumludur.Artık bu tarih hepimiz için öncekinden daha önemlidir.Şimdi izin verirseniz bunları açıklayayım.

Son zamanlarda ülkemizin yaşadığı gelişmeler ile ilgili kısa ve öz konuşmak istiyorum dostlarım.Oturduğu yerden devlet kuran ve kurtaran biri olmadım.Ben her zaman salt gözlemlerime güvendim ve onları paylaştım.

İstanbulda yaşayan kadim dostum bugün bana şöyle bir mesaj geçti : ''Kardeşim,doğum günün şerefine biber gazımı yedim eve geldim.'' Bu beni çok düşündürdü.Ben hiçbir eylemde bulunmamıştım.Arkadaşlarım Kızılay Meydanlarını doldurmuşlardı.Doğım günümde beni ziyarete gelen bir dostum başından geçenleri anlatıyor çeşitli fotoğraflar gösteriyordu.

Bu yazıyı tasarlamak benim için çok zor oldu...

Çünkü dostlarım çeşitli bedeller ödemişlerdi,kimisi insanlara direkt yardım etmişti,kimisi protesto etmek için meydanları doldurmuştu,kimisi sosyal ağlardan istihaharat sağlıyordu.

Ben olayın dışımdaki bir insan olarak yorumumu yapmak istiyorum.

Meydana inmesem bile medyanun ''TAMAMIYLA SIFIR" olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.Haber alma özgürlüğümüzün de elimizden alındığını gördüm.Kendi adıma çıkaracağım en büyük sonuç budur...Herşeyden ve herkesten önce medya suçludur.

Bu olaylardan çıkarılacak öteki sonuçları da buraya yazarsam biber gazını sonuna kadar yiyen arkadaşlarıma haksızlık etmiş olurum.Burada söz bana düşmez,gerçekleri yerinde yaşayanlar konuşmalıdır.

Dipnot : Bu günlerde belki de okunacak en güzel kitaptır,not alın :


url.jpg



productDetails.aspx.jpg